Stres ve belirsizlik zamanlarında dürüstlükten uzak durmak

"Aldatmaca ne kadar meşrulaştırılırsa, sahtekârlık kültürü o kadar derinlere kök salar." Stephen Covey .
İnsanlık tarihi boyunca, siyasi kutuplaşma, ekonomik kriz ve toplumsal çatışma dönemleri sıklıkla öngörülemeyen bireysel ve toplumsal davranışlara yol açmıştır. Ülkemizde olduğu gibi, yaygın kutuplaşma, çatışma ve belirsizlik dönemlerinde, insanları normalde dürüst olmayan davranışlardan alıkoyan ahlaki ve davranışsal mekanizmalar zayıflar. Davranış bilimleri alanındaki çeşitli çalışmalar bu olguları açıklamaya çalışmış ve bazıları bu eğilimi hafifletmek için yollar önermiştir.
İki yeni çalışma bu olguya ışık tutuyor. Speer ve arkadaşları tarafından yürütülen "Stresin Sahtekârlık Üzerindeki Etkileri" adlı ilk çalışma, stresin insanların doğruyu söyleme veya yalan söyleme kararlarını nasıl etkilediğini gösteriyor. Laboratuvar deneylerinde, baskı veya tehditlere maruz kalan katılımcılar, kendilerine bir fayda sağlandığında yalan söylemeye daha istekli olduklarını gösterdiler. Bu, stresli koşullar altında beynin otomatik savunma mekanizmalarını (kayıplardan kaçınmayı veya avantaj elde etmeyi amaçlayan) harekete geçirdiğini ve normalde ahlaki tutarlılığı sağlayan rasyonel kontrolü azalttığını gösteriyor.
İnsanların dürüst olmamak istemesi değil, stresin doğru olanla faydalı olarak algılanan arasında denge kurma becerilerini azaltması. Ekonomik belirsizliğin kurumlara karşı artan güvensizlikle birleştiği bir ülkede, bu örüntü derinleşme eğilimindedir ve bu da kurtulmayı zorlaştırır. Ortam adaletsiz veya istikrarsız göründüğünde, kendini kandırma veya hile, hayatta kalma veya telafi etme aracı olarak haklı çıkarılır. Yalan söylemek veya bilgiyi manipüle etmek, eşitsiz olarak algılanan bir durumu dengelemenin meşru bir yolu olarak görülebilir. Bu senaryolarda, dürüstlük yalnızca bireysel bir ahlaki kusurdan değil, kısayollara başvurmayı normalleştiren ve kurallara uymayı görelileştiren çarpık bir teşvik sisteminden kaynaklanır.
Crystal Reeck ve Dan Ariely tarafından hazırlanan "Dürüst olmayan davranışlar sürekli etik ihlallere dönüşebilir" başlıklı ikinci çalışma, sahtekârlığın süreklilik arz ettiğinde zamanla artma eğiliminde olduğunu göstererek bu fikri desteklemektedir. Deneyleri, ilk yalanların rahatsızlık yarattığını, ancak sonraki her yalan veya sahtekârlık eyleminin bir öncekinden daha az ciddi olarak algılandığını ortaya koymaktadır. Her tekrarda, dürüst olmayan davranış bir istisna olmaktan çıkar ve bir alışkanlığa dönüşür.
Bu süreç, bilgi vermemek, verileri tahrif etmek veya bir kuralı çiğnemek gibi başlangıçta suçluluk duygusu yaratan birçok uygulamanın neden sonradan normal göründüğünü açıklıyor. Yazarlara göre endişe verici olan şey, yalan söylemenin bireysel psikolojik maliyetinin uygulamayla birlikte azalması. Yalan söylemek gerilim yaratmayı bıraktığında, ahlaki eşiğimiz yükselir ve etik davranış, daha fazla dürüst olmayan davranışı caydırma gücünü kaybeder. Gevşek norm veya kurallara sahip, uyumsuzluğun yaptırımlarının olmadığı veya kurumların zayıf olduğu toplumlarda bu durum daha da artar ve kolektif bir dürüst olmama ve alaycılığa dönüşebilir.
Bu senaryo karşısında, aynı çalışmalar, naif görünebilecek bu olguyu dizginlemenin olası bir yoluna işaret ediyor: vaatlerin gücü. Çeşitli deneyler, insanlardan açıkça doğruyu söylemelerini istemenin (bu ceza veya ödül içermese bile) yalan söyleme eğilimini azalttığını göstermiştir. Bu vaat, ahlaki standartlarımızın sembolik bir hatırlatıcısı görevi görür ve "dürüst bir insan" olma ve hissetme kimliğini yeniden teyit ederek, kişi yalan söylemenin duygusal bir bedelini yeniden ortaya koyar.
Mevcut kadar siyasi gerilim ve güvensizlikle dolu bir ortamda, ahlaki bağlılık ritüellerini yeniden canlandırmak göründüğünden daha önemli olabilir. Bu, resmi yeminler veya kamuya açık beyanlar değil, günlük mekanizmalarla ilgilidir: bir raporun doğruluğuna bağlı kalmak, iyi niyetle bir beyan imzalamak veya dürüst davranma niyetini sözlü olarak teyit etmek. Bu küçük jestler, etik farkındalığı yeniden canlandırır ve stres ve kutuplaşmanın sıklıkla aşındırdığı sınırları güçlendirir.
Sahtekârlık boşlukta ortaya çıkmaz. Hayatta kalmayı ödüllendiren ve saflığı cezalandıran bir ortama verilen öngörülebilir bir tepkidir. Belirsiz zamanlarda, gerçeği söylemeye söz vermek hiç de kolay bir hareket değildir. Yalan söyleme cazibesine direnmenin belki de en basit ve en güçlü yoludur.
Eleconomista




