"Diyaliz Ekibi Yeni Doğan Çetesi Gibi Olabilir!"
News daily 24 > "Diyaliz Ekibi Yeni Doğan Çetesi Gibi Olabilir!"October 21, 2024
"Yeni Doğan Çetesi". Kötülüğün tarifini yapan bu kadarını yapamaz. İnsanları, gözlerinin nuru bebekleriyle ilgili hayati risk söz konusuyken avlanıyorlar. İnsanın evlendiği için yapamayacağı şey yok. Evladın hastayken doktorların gözünde yücelir; yeter ki evladına bakım olsunlar. Deseler ki evini barkını satacaksın, çocuğunun kurtulması için ikiletmezsin.
Ahlaksızca kuruluşun bir kumpas var, 112 acil servis personeli, Resmiler ve doktorların üyesi olduğu bu çetede ürünler belli hastanelere yönlendiriliyor. Acil koduyla yapılan girişlerde tüm işlemler için durumdan ödeme alınıyor. Bir ülkenin çocuklarının sebebini veriyorlar ötedeki durumu söylüyorlar.
Belli bir olayın kamuoyuna yansımasından önceki uzun süredir devam eden bir soruşturma ve savcılık boyutu söz konusu olmuş. Ama sorun daha yeni gelişiyor. Gündeme gelme sebebi ayrıca vahim. Çete çökertilmiş, şeritler yapılmış, ancak avukat üzerinden ilgili savcı tehdit ediliyor. Nasıl bir aymazlıktır bu, nasıl buna cesaret edilebiliyor? Demek ki insan diyor ki, ayarların eğilebildiği başka güçler var.
Bu arada söz konusu çeteye ilişkin süreç 27 Mart 2023'te CİMER'e gelen bir ihbarla başlıyor. O dönem İstanbul İl Sağlık Müdürü olan Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu hemen devreye giriyor, kısa bir süre sonra İçişleri Bakanlığı ile gizlilikle titiz bir inceleme başlatılıyor. Bugün itibariyle 22'si tutuklu 47 sanık yargılanıyor. Olayların adı geçerken 11 hastanenin kapısına kilitlendi. Davada, ilgili kişinin mesleğe dönmelerinin de mümkün olacak şekilde ve ağır cezalar alması bekleniyor. Lakin çok daha ağır oldu, öyle ki büyük bir güven kaybı yaşandı ki, bunu hızlı yapmak nasıl mümkün olacağını bilmiyorum.
Acaba bundan ibaret mi, bugüne kadar kaç çocuk kaybettik. Hatta kaç yaşlı insanımız, adına sağlıkçı denilen bu simsarların elinde can verdi. "Nasıl yaşlı" özensizliğiyle kimler hastalandı, cenazeyle çıktı.
Konu gerçekten vahim; şimdi anlatacaklarım ihbar olarak da kabul edilebilir. Benzer bir soruşturma diyaliz merkezlerinde de yapılmalı. Yakın ailemde diyaliz hikayesi fazlaca. Rahmetli dedem 90'lı ömrüne kadar diyalize bağlı yaşadı. Türkiye'deki ilk canlı donörden böbrek nakli ameliyatını Mehmet Haberal dedeme yaptı. O böbrekler vakit hastalığı için zengin hastalığa denirdi. Bir programı diyalize bağlamak çok zor verilen bir karardı. Çünkü devlet karşılamıyordu ve çok büyük paralar ödemeniz gerekiyordu. Dedemin hastalığı, aynı zamanda varını yoğunu satmak zorunda kalabilen zorlu bir süreçti.
O günlerde bu günlere sağlık alanında gerçekten bir devrim yaşandı. Sağlık hizmetine erişim inanılmaz derecede kolaylaştı, hastane kapasiteleri, özel hastanelerden devlet güvencesinde hizmet alma imkanı sayesinde Türkiye'de gelişmiş okulların dahi ilerisinde bir sağlık sistemine dönüştürüldü. Ancak bu sırada ne oldu? Devletin imkanları üzerinden hastayı istismar eden ve devleti soyan bir tutum peyda oldu.
Şimdi bir başka diyaliz hikâyesini anlatacağım; ne demek istediğimin daha iyi anlaşılmasını umuyorum. Özel diyaliz merkezleri, SGK sistemi entegre edildikten sonra anındabire parça artmaya başladı. Ey yıllardılar; henüz 30'lu yaşlarında olan teyzemin diyalize bağlanmasına karar verildi. Doktorun kesin kararını sorgulayacak halimiz yoktu. Haftada üç gün boyunca birden fazla bire teyzem, tüm kan vücuttan kurtarma ve yeniden yükleme yükleyen diyaliz makinesine bağlı bir hayat sürmeye başladı. Bir kere o makineye girdiğiniz mi artık dönüş yok. Diyalize bağlı ömrü ortalama 15-20 yıl. Diyaliz hastası demek aynı zamanda 15-20 yıl boyunca bu sistem müşterisi demek.
Teyzemin genç yaşta diyalize bağlı hale gelme aile diğer fertlerinde bir yollara yol açtı. Akabinde bir başka teyzeme de diyaliz kararı verildi. Lakin bunu reddetti, diğer doktorlara gitti ve son tahlilde bol su içerek diyaliz makinesine bağlanmaktan kendini kurtardı. ayrıca var; Aynı dönemlerde, adeta diyaliz müşteri toplarcasına bir başka yakınımıza da doktorlar diyaliz kararı verdi. Ailede "makineye gireceğime öldüğüm" bilincinin oluşmasından o da diyalizi reddedildi. Ne oldum? Aynı şey, haftada üç gün makineye girecek, yanında 1,5 litrelik pet şişeyi su taşıyarak hayata tutundu.
Geçen yıl annem için de diyaliz riskinden doktorlardan bahsetti. Allah'ın söylediğinden, günlük su tüketimi hemen 3'e çıkarıldı.
Demem o ki kaçak çetesinin başka versiyonları da olabilir.
Diyaliz merkezleri bu çeteleşmenin çok kolay yapılabileceği yerler.
"Yeni Doğan Çetesi". Kötülüğün tarifini yapan bu kadarını yapamaz. İnsanları, gözlerinin nuru bebekleriyle ilgili hayati risk söz konusuyken avlanıyorlar. İnsanın evlendiği için yapamayacağı şey yok. Evladın hastayken doktorların gözünde yücelir; yeter ki evladına bakım olsunlar. Deseler ki evini barkını satacaksın, çocuğunun kurtulması için ikiletmezsin.
Ahlaksızca kuruluşun bir kumpas var, 112 acil servis personeli, Resmiler ve doktorların üyesi olduğu bu çetede ürünler belli hastanelere yönlendiriliyor. Acil koduyla yapılan girişlerde tüm işlemler için durumdan ödeme alınıyor. Bir ülkenin çocuklarının sebebini veriyorlar ötedeki durumu söylüyorlar.
Belli bir olayın kamuoyuna yansımasından önceki uzun süredir devam eden bir soruşturma ve savcılık boyutu söz konusu olmuş. Ama sorun daha yeni gelişiyor. Gündeme gelme sebebi ayrıca vahim. Çete çökertilmiş, şeritler yapılmış, ancak avukat üzerinden ilgili savcı tehdit ediliyor. Nasıl bir aymazlıktır bu, nasıl buna cesaret edilebiliyor? Demek ki insan diyor ki, ayarların eğilebildiği başka güçler var.
Bu arada söz konusu çeteye ilişkin süreç 27 Mart 2023'te CİMER'e gelen bir ihbarla başlıyor. O dönem İstanbul İl Sağlık Müdürü olan Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu hemen devreye giriyor, kısa bir süre sonra İçişleri Bakanlığı ile gizlilikle titiz bir inceleme başlatılıyor. Bugün itibariyle 22'si tutuklu 47 sanık yargılanıyor. Olayların adı geçerken 11 hastanenin kapısına kilitlendi. Davada, ilgili kişinin mesleğe dönmelerinin de mümkün olacak şekilde ve ağır cezalar alması bekleniyor. Lakin çok daha ağır oldu, öyle ki büyük bir güven kaybı yaşandı ki, bunu hızlı yapmak nasıl mümkün olacağını bilmiyorum.
Acaba bundan ibaret mi, bugüne kadar kaç çocuk kaybettik. Hatta kaç yaşlı insanımız, adına sağlıkçı denilen bu simsarların elinde can verdi. "Nasıl yaşlı" özensizliğiyle kimler hastalandı, cenazeyle çıktı.
Konu gerçekten vahim; şimdi anlatacaklarım ihbar olarak da kabul edilebilir. Benzer bir soruşturma diyaliz merkezlerinde de yapılmalı. Yakın ailemde diyaliz hikayesi fazlaca. Rahmetli dedem 90'lı ömrüne kadar diyalize bağlı yaşadı. Türkiye'deki ilk canlı donörden böbrek nakli ameliyatını Mehmet Haberal dedeme yaptı. O böbrekler vakit hastalığı için zengin hastalığa denirdi. Bir programı diyalize bağlamak çok zor verilen bir karardı. Çünkü devlet karşılamıyordu ve çok büyük paralar ödemeniz gerekiyordu. Dedemin hastalığı, aynı zamanda varını yoğunu satmak zorunda kalabilen zorlu bir süreçti.
O günlerde bu günlere sağlık alanında gerçekten bir devrim yaşandı. Sağlık hizmetine erişim inanılmaz derecede kolaylaştı, hastane kapasiteleri, özel hastanelerden devlet güvencesinde hizmet alma imkanı sayesinde Türkiye'de gelişmiş okulların dahi ilerisinde bir sağlık sistemine dönüştürüldü. Ancak bu sırada ne oldu? Devletin imkanları üzerinden hastayı istismar eden ve devleti soyan bir tutum peyda oldu.
Şimdi bir başka diyaliz hikâyesini anlatacağım; ne demek istediğimin daha iyi anlaşılmasını umuyorum. Özel diyaliz merkezleri, SGK sistemi entegre edildikten sonra anındabire parça artmaya başladı. Ey yıllardılar; henüz 30'lu yaşlarında olan teyzemin diyalize bağlanmasına karar verildi. Doktorun kesin kararını sorgulayacak halimiz yoktu. Haftada üç gün boyunca birden fazla bire teyzem tüm kan vücudunun düzelmesi ve yeniden yükleme yapan yükleyen diyaliz makinesine bağlı bir hayat sürmeye başladı. Bir kere o makineye girdiğiniz mi artık dönüş yok. Diyalize bağlı ömrü ortalama 15-20 yıl. Diyaliz hastası demek aynı zamanda 15-20 yıl boyunca bu sistem müşterisi demek.
Teyzemin genç yaşta diyalize bağlı hale gelme aile diğer fertlerinde bir yollara yol açtı. Akabinde bir başka teyzeme de diyaliz kararı verildi. Lakin bunu reddetti, diğer doktorlara gitti ve son tahlilde bol su içerek diyaliz makinesine bağlanmaktan kendini kurtardı. ayrıca var; Aynı dönemlerde, adeta diyaliz müşteri toplarcasına bir başka yakınımıza da doktorlar diyaliz kararı verdi. Ailede "makineye gireceğime öldüğüm" bilincinin oluşmasından o da diyalizi reddedildi. Ne oldum? Aynı şey, haftada üç gün makineye girecek, yanında 1,5 litrelik pet şişeyi su taşıyarak hayata tutundu.
Geçen yıl annem için de diyaliz riskinden doktorlardan bahsetti. Allah'ın söylediğinden, günlük su tüketimi hemen 3'e çıkarıldı.
Demem o ki kaçak çetesinin başka versiyonları da olabilir.
Diyaliz merkezleri bu çeteleşmenin çok kolay yapılabileceği yerler.
Kaynak: Star