Ölüme yakın deneyimlerin ne olduğunu halen bilmiyoruz

İnsanlık tarihinin en çok merak edilen sorularından biri, ölümün ardından bilincimizin ne olacağı. Bu soruya farklı kültürler ve inanç sistemleri değişik cevaplar verirken, bilimsel dünyada da çeşitli teoriler ortaya çıkıyor. Kimileri ölümden sonra hiçbir şeyin olmadığını savunurken, kimileri ise ahiret ya da reenkarnasyon gibi kavramlarla bu soruya cevap arayabiliyor. Hatta, yaşam ve ölüm arasındaki "üçüncü durum"u konu alan yeni bir teori bile var.
Chip'te yer verildiği gibi ölümden sonra bilincimize ne olduğuna dair net bir doğru yanıt olmasa da pek çok dikkat çekici teori ve araştırma bu gizemi çözmeye yönelik katkılar sunuyor. Bu alandaki önemli çalışmalardan biri, New York Üniversitesi Langone Tıp Fakültesi’nde görevli kardiyopulmoner resüsitasyon uzmanı Doç. Dr. Sam Parnia'nın araştırmaları. Parnia, “Bilinçli Ölüm: Yaşam ve Ölümü Anlama Şeklimizde Devrim Yaratan Yeni Bilim” adlı kitabında, yaşam ve ölüm üzerine yapılan yeni bilimsel araştırmaları inceliyor. Katıldığı bir University of Chicago podcast'inde Parnia, “CPR keşfedilene kadar yaşam ve ölüm çok net bir şekilde birbirinden ayrılmıştı. Ancak kalbi duran ve ölüm eşiğinden geçen birçok kişinin çok canlı ve evrensel deneyimler yaşadığını gözlemledik. Bu deneyimler, genellikle 'ölüme yakın deneyimler' olarak tanımlanıyordu” diyor.
Parnia, bu terimin ilk ortaya çıkışını ise şu şekilde açıklıyor: “O dönemde, insanların biyolojik ölümden sonra geri dönebileceği düşünülmüyordu. Bu yüzden bu tür deneyimlere ‘ölüme yakın’ denmişti. Ancak artık bu terimi doğru bulmuyoruz ve ‘hatırlanan ölüm deneyimi’ kullanıyoruz.”
2025 yılına ait bir çalışma, bu konu üzerindeki araştırmalar arasında dikkat çekici bir yere sahip. Bu çalışmada, insan ve hayvanların yaydığı ışığın ölüm sonrası kaybolduğu gözlemlendi. Bu bulgular, Raymond Moody’nin 1975 yılında yayımladığı “Life After Life” adlı kitabındaki dikkat çekici anlatımlarla benzerlik gösteriyor. Kitap, ölüme yakın deneyimler yaşayan 150 kişinin benzer şekilde bedenlerinden ayrıldıklarını, bir tünelden geçtiklerini, ışık varlıklarıyla karşılaştıklarını ve hayatlarını gözden geçirerek bedenlerine geri döndüklerini anlattıkları hikayeleri içeriyor.
Michigan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görevli Doç. Dr. Jimo Borjigin, yaşam desteği sonlandırılan dört hasta üzerinde yaptığı çalışmayla bu alanda önemli veriler sunuyor. Çalışmada, iki hastada ölüm anında beyin faaliyetlerinde yoğun bir aktivite gözlemlenmiş. Bu aktivitenin, rüya görme, halüsinasyonlar ve değişmiş bilinç halleriyle ilişkili olduğu belirtiliyor. Diğer iki hastada ise bu tür bir aktivite kaydedilmemiş.
Michigan Bilinç Bilimleri Merkezi'nin kurucu direktörü Dr. George Mashour, bu bulgularla ilgili yaptığı açıklamada, “Ölüm sürecinde işlevini kaybeden bir beyinden bu kadar canlı bir deneyimin nasıl ortaya çıktığı, nörobilim açısından bir paradokstur” ifadelerini kullanıyor.
Bununla birlikte, ölümle birlikte bilincin son bulduğuna inanan kişiler de mevcut. Bu inanç, birçok araştırma ve gelişmiş teknolojilerle insanların yaşam sürelerini uzatma çabalarını da beraberinde getiriyor. Bugün, ölüm tarihi tahmin eden yapay zeka tabanlı uygulamalara olan ilgi, bu konuda pek çok insanın merakını gözler önüne seriyor.
Liège Üniversitesi araştırmacıları ise “hatırlanan ölüm deneyimi”nin, bazı hayvanların tehlike anlarında ölüm taklidi yapmasına benzer bir tepki olarak görülebileceğini öne sürüyor. Diğer bazı araştırmacılar ise, bu tür deneyimlerin beynin kendini yeniden başlatmaya çalışmasından kaynaklanabileceğini savunuyor.
Birçok din ve spiritüel inanç da ruhun ölümsüzlüğüne inanıyor. İslam ve Hristiyanlık, ölüm sonrası yaşamı savunurken, Budizm'e göre yaşamın sonu yeni bir yaşamın başlangıcı. Pagan inançları ise, genellikle ölüm sonrası bir şey olduğuna inanır, ancak bu konuda farklı yorumlar mevcut.
Cumhuriyet