Damla Doğan Tuncel: Suya dair bir 'gelecek' yok

Geçen ay Mısır’daydım. Uçaktan baktığınızda koca bir çöl…
Ama o çölün ortasında suyu yönetmek için devletin aldığı önlemler insanı şaşırtıyor. Otelde bile ağaçların önüne tabelalar konulmuş: İşlenmiş, arıtılmış suyla sulanmıştır. Yani suya verdikleri değer, gözünüzün önüne levha gibi asılmış. Bizde ise tablo tam tersi.
Bursa’da 35 günlük, İzmir’de 40 günlük, Ankara’da 3 aylık, İstanbul’da 4 aylık… Bunlar barajlarda kalan su miktarları. Bursa’nın Nilüfer Barajı tamamen kurudu bile. Elazığ’da “2040’a kadar su sorunu yok” diye lanse edilen milyarlık Hamzabey Barajı sadece yedi yılda dibi gördü. İzmir’de su kesintileri artık günlük rutinin parçası. Uşak’ta kente su sağlayan baraj kuruyunca kesinti başlatıldı ama aynı şehirdeki altın madeni tek başına tüm kentin suyundan fazlasını tüketiyor.
Bir yanda çölün ortasında Nil’in damlaları için kavga eden Mısır, diğer yanda burnumuzun dibindeki kaynakları kaybeden Türkiye…
Bizde kriz anca gelince önlemler başlıyor. Palyatif çözümlerle gün kurtarılıyor. Ama sistem yok, vizyon yok, suya dair bir ‘gelecek’ yok. Milyarlık baraj projeleri kalitesiz malzemelerle yapılan makyaj gibi; ilk sıcak dalgasında pul pul dökülüyor.
Halbuki gelişmişlik açısından kıyas götürmeyecek Mısır’da su bir kalkınma stratejisi. Atık su ve deniz suyunu arıtma en önem verilen konuların başında. 2021’de dünyanın en büyük atık su arıtma tesisini açtılar. Tüm bunları koordine eden Su Kaynakları ve Sulama Bakanlığı bile var.
Bizde ise su yönetimi onlarca kurum arasında dağılmış durumda. Şebekelerde yüzde 19 kayıp yaşanıyor, yani musluktan akmadan önce bile suyun neredeyse beşte biri boşa gidiyor.
Tarımda hala yüzde 70 oranında salma sulama yapılıyor.
Yağmur suyu hasadı, gri su kullanımı, geri dönüşüm hala birkaç belediyenin pilot projesi olmaktan öteye geçemedi.
Her konuda olduğu gibi yine “Bir şekilde idare ederiz” yaklaşımı hakim. Ama işte edemiyoruz.
Diken